Şirketler yaşamlarını devam ettirebilmek için sürekli
personel alımı yaparlar. Ve bu alımlar yapıldığı zaman hem şirketlerin kendi
içinde kayıtları olur hem de sigorta ile alakalı bildirimler yapılır.
Her personel alımında bu kayıtların yapılması gereklidir ve
bu kayıtların yapılması yeterince zaman almaktadır. Personelden işe girerken
bir sürü evrak istenir ve bu evraklardaki bilgiler kayıtlara işlenir.
Şirketler kendi içerisinde bu kayıtları tutmak için çeşitli
programlar satın alırlar ve kullanırlar. Bu programları alırken gittikçe
gelişen teknolojiyle birlikte kendilerine en faydalı olan programları tercih
ederler.
Şirketler bu kadar zamana ayak uydurmaya çalışırken şirketlerin
bildirim yapmaya zorunlu olduğu devlet ve kurumlarının da aynı şekilde zamana
ayak uydurması gerekmektedir. Bunun için devlet de teknolojik çağa ayak
uydurmak için bildirimleri internet üzerinden almaktadır.
Personellerin işe giriş ve işten çıkış bildirgeleri 1 dakika
içerisinde internet üzerinden tamamlanırken , hizmet bildirgeleri e-.bildirge
sistemi üzerinden verilirken, vatandaşlar çeşitli evrak ihtiyaçlarına e-devlet
üzerinden ulaşabilirken yani teknolojiyle birlikte işlemler daha kolay ve hızlı
bir şekilde tamamlanırken bazı uygulamalar teknolojik çağın gerisinde
kalmaktadır.
Bunlardan birisi de 1774 Sayılı Kimlik Bildirme Kanunu ve bu
kanuna uygun yönetmelik uyarınca personellerin işe giriş ve işten çıkışlarında
karakola bildirim yapmak yükümlülüğü getirilmiştir. Bu yükümlülük uyarınca işe
yeni giren personellerin bilgilerinin kimlik bildirme formu ve işletici bilgi
formuyla birlikte belirli süre içerisinde işletmelerin bağlı bulunduğu karakola
verilmesi zorunludur. Bu zorunluluğa uyulmazsa işletmelere idari para cezası veriliyor
Kanunda zorunludur deniyor ancak gerçek hayatta pek
zorunluluk aranmıyor gibi.Bu durum hem işletmeler için hem de karakollar için
iş yüküne neden olmaktadır. Her ne kadar zorunluluk içerse de karakollar da bu
bildirim için fazla ses çıkarmıyor gibi. Muhtemelen onlar da bu iş yüküyle
uğraşmak istemiyorlar.
En başta da dediğim teknolojinin geliştiği bu dönemde
,internet ortamında bütün bilgiler verildiği halde artık bu uygulama ve bu
kanun, bu işle uğraşanlar için çile haline geliyor. Eğer illa bu bildirimin
yapılması isteniyorsa bile bunun yine internet ortamında yapılması daha
sağlıklı gözüküyor.
Uzun (oldukça uzun hem de ) bir zamandan sonra tekrar bu blog altında buluştuğumuz için mutluyum
Bu blog yazısında beğenerek okuduğum bir kitap hakkında
düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Başlığı görenler ve kitabı okuyanlar hemen anlamıştır
zira şu sıralar çok gündemde olan bir kitap.
Kitabın başlığı biraz enteresan olsa da kitabı okuduğunuz
zaman neden o başlığın konulduğunu anlayacaksınız.
Kitabın yazarı Kaan Sekban. Eski bir beyaz yakalı. Eski bir
bankacı. Sizin benim gibi plazalarda çalışıp iş hayatında yer alan bütün
çalışan tipleriyle karşılaşmış eski bir beyaz yakalı çalışan.
Kitap, yazarın üniversite hayatından başlayarak iş hayatına başlangıcını;
iş hayatında yaşadığı zorlukları ve de yazarın hayal ettiği hayata ulaşma
çabasını içermektedir.
Kendi açımdan bu kitabı iki bölüme ayırıyorum. İlk bölümde
Kaan Sekban’ın iş hayatına atılışı ve iş hayatında –özellikle beyaz yakalı
olarak plazalarda- yaşadığı zorlukları anlattığı bölüm.
Bu bölümde kitabı okuyanlar yazarın bankada yaşamış olduğu sıkıntıları
okuyunca kendi işlerinin değerini anlayacaktır (Tabii bankacı değilse) .Kendi
adıma yazarın içinde bulunduğu duruma üzülerek yaptığım iş için şükretmeye
başlamıştım. Ayrıca iş arama sürecinde bolca banka sınavlarına girmiş ve bankaların
İnsan Kaynakları uzmanlarıyla karşı karşıya gelmiş birisi olarak buradan
bankaların İK’sına sesleniyorum:
İyi ki beni almamışsınız
Bankacı olarak değil de İK kısmına alırsanız ona bir şey
diyemeyeceğim tabii ki J
Kitabın ikinci kısmında ise hem yazar için hem de okuyucu
için işler değişiyor.
Kaan Sekban için düşlediği hayatın kapıları yavaş yavaş
açılmaya başlıyor. Tabii ki her şey hemen gerçekleşmiyor. Burada her şey yazar için iyi gittikçe okuyanlar için tam
tersi şekilde işliyor. İlk bölümde yaptığı işe şükredenler bu bölümde o şükür
durumundan uzaklaşıyor.
Çoğu beyaz yakalı çalışanın hayalidir çalıştığı işten
ayrılarak Ege’de bir köye yerleşmek veya kendisine ait olan yer açmak. Bu
hayali gerçekleştirenlerin sayısı çok azdır. Ancak Kaan Sekban farklı bir
hayali olsa da bu hayalini gerçekleştiren kişilerdendir.
Kitabın yanı sıra kendisi çeşitli yerlerde sahneye çıkarak
stand up gösterisi gerçekleştirmektedir. Ayrıca @kaansekbansacmalar hesabı
altında kısa parodilerini izleyebilirsiniz. Zaman zaman #YakamBeyazBeynimAyaz
etiketi altında iş hayatındaki çeşitli tipleri canlandırırken
,#DizininDibiTuttu diyerek dizilerle dalga geçerken , zaman zaman da #Sobeveyn
etiketi altında Cumartesi Pazar etkinliğine katılan ebeveynleri ti’ye
almaktadır.
Ayrıca Mustafa Kemal ATATÜRK’ün izinden giden bir
BEŞİKTAŞ’lı olduğunu görünce sempatim daha da arttı.
Bence ilerleyen yıllarda bulunduğu yerden daha iyi yerlere
gelecektir.
Benden bir tavsiye kitabı instagram hesabındaki paylaşımlarla eş zamanlı
olacak şekilde okumaya çalışın.
İşe yeni başladınız veya bir süredir aynı iş yerinde çalışıyorsunuz.
Bir zaman sonra iş yerinizde bir arkadaşınızla duygusal ilişkiye girdiniz. Belli
bir süre görüştükten sonra evlenmeye karar verdiniz. Ancak bir sorun var.
Şirketiniz eşlerin aynı yerde çalışmasına izin vermiyor. Şirketin başka bir
şubesi varsa ya o şubeye gideceksiniz ya da eşlerden birisi işten ayrılıp başka
yerde iş bulacak.
Bu durum şirketten şirkete farklılık gösterebilir. Bazı
şirketler eşlerin aynı şirkette çalışmasına izin verirken bazı şirketler ise bu
duruma sıcak bakmıyorlar ve eşlerin aynı iş yerinde çalışmasına izin
vermiyorlar.
Eşlerin aynı iş yerinde çalışmasının avantajları olduğu kadar
dezavantajları da var. Belki de dezavantajları daha fazla durumdadır. Avantajları
ve dezavantajları neler olabilir buna bakalım:
Avantajları:
1-Eşlerin aynı yerde olması birbirleriyle daha çok vakit
geçirmelerini sağlayacaktır (Avantaj gibi gözükse de bazen dezavantaj
olabiliyor )
2-Ulaşım masrafı olmayacaktır. Aynı saatte işe gidip aynı saatte
eve geleceklerdir. Belirli bir düzenleri olacaktır
3-Yıllık izinleri aynı anda kullanabilirler. Bu durum
aşağıda şirket için dezavantaj olsa da eşler için avantajdır
(Açıkçası eşlerin aynı iş yerinde çalışmasına dair çok fazla
avantaj bulamadım )
Dezavantajları:
1-Eşlerden birisinin işine son verilmesi halinde diğer eşin
durumunun ne olacağı belirsizdir.Kalan eşin çalışmaya devam etmesi ayrı bir
sıkıntı işine son verilmesi ise ayrı bir sıkıntı yaratabilir.
2-Eşlerden birisinin herhangi başka bir çalışanla yaşadığı
sıkıntı diğer eşi de etkileyecektir.Özellikle bayanların yaşadığı sıkıntılar
kocalarının da devreye girmesine ve sıkıntının büyümesine neden olabilir.
3-İş yerinde yaşanan sıkıntılar eve, evde yaşanan sıkıntılar
ise işe yansıyabilir.Eşler arasında yaşanan sıkıntılarda iş yerinde devam
edebilir.
4-Farklı departmanlarda çalışan eşler kendi bölümleriyle
alakalı gizli kalması gereken bilgileri paylaşabilirler.
5-Eşlerin tatile çıkmaları da sıkıntıya yol
açabilir.Özellikle aynı departmanda çalışan eşlerin aynı anda tatile çıkması
departmandaki işlerin aksamasına yol
açabilir.(Şirket için dezavantaj)
Görüldüğü üzere eşlerin aynı iş yerinde çalışması bana çok
avantajlı gelmedi. Bu durum şirketler için de aynı durumda olsa gerek ki bazen
evli olup aynı iş yerinde çalışan personelleri –varsa- farklı şubelere,departmanlara
yönlendiriyorlar veya eşlerden birisinin işine son verebiliyor.Bazı şirketler de
bu durumu iş sözleşmelerine koyarak bu sorunun önüne en başta geçmeye
çalışıyor.
Şunu da belirtmek lazım bu durumun tersi de olabilir.Aynı
iş yerinde çalışmaya devam edip sorun yaşamayan çiftler de bulunmaktadır. Veya eşlerin
beraber kurup yönettiği başarılı şirketler de bulunmaktadır.Her zaman sıkıntı yaşanacak anlamına gelmemektedir.
Baktım herkes kendisiyle ve bloguyla alakalı özeleştiri yapıyor fırsat bulmuşken ben de özeleştirimi yapayım dedim.
Benimki kısa ve öz olacak (Sanmayın ki eleştirecek çok fazla konu yok diye kısa olacak en önemli konuya değineceğim sadece)
Burada blog yazarı kendine sesleniyor :
8 ay oldu hala bir ''tık '' yok arkadaş.Tamam işlerin yoğunlaştı da bir tek işi yoğun olan sen misin ? En son yazı Mart ayında yazılmış.Aradan 8 ay geçmiş ortada herhangi bir yazı falan yok Titre ve kendine gel !
Dizi yapımcıları bir İnsan Kaynakları çalışanının hayatını
dizi haline getirse nasıl olur sizce? Dizi tutar mı?
Bence tutar.
Bu soruya nereden geldim?
Televizyonlara baktığınızda ana konusu insan ve insanlara
dair hikayelerin olduğu diziler daha çok seyrediliyor. Mesela Kanal D’de 8 yıldır
yayınlanan ‘’Arka Sokaklar’’ dizisinde insanların başına gelmiş hikayeler paylaşılıyor.
Bu dizinin tekrarları da izlenme listelerinde üst sıralarda yer alıyor. Aynı
şekilde çeşitli kanallarda yayınlanan ve yine yaşanmış hikayelerden yola çıkan,
her an başımıza gelecek hikayelerin yer aldığı ‘’Doktorlar ‘’ dizisi de
yayınlandığı dönemlerde de izleniyordu. Ve hala bıkmadan usanmadan içerisinde
doktorların ve insana dair hikayelerin olduğu diziler çekilmeye devam ediliyor.
Şimdiye kadar içerisinde İnsan Kaynaklarının geçtiği tek
dizi Çocuklar Duymasın dizisidir sanırım. Orada da ‘’Meltem’’ karakterini
canlandıran Pınar Altuğ bir şirketin İnsan Kaynakları Müdürü olarak görev
yapıyordu ve kocası dalga geçmek amacıyla ‘’ Personel Müdürü’’ olarak
sesleniyordu.
En başta sorduğum soruyu biraz daha açmak istiyorum.
İnsan Kaynaklarında çalışanlar sürekli insanlarla ilişki
içerisinde bulunduğu için çeşitli hikayelere tanıklık edecektir.Gerek mülakat
yaparken çeşitli hikayeler duyacaklar,yaşanmış olaylarla karşılaşacaklar
gerekse kendi personellerinin başına gelenlere şahit olacaklar.
Bazen personellerin geçirmiş olduğu zor şartlara tanıklık
ederiz.Kendisinin veya ailesinin başına gelen acı olaylara şahit oluruz.
Herhangi bir ölüm olayı olduğunda İnsan Kaynakları olarak elimizden gelen
yardımı yaparak personelin acısına ortak olmaya çalışırız
Bazen ‘’Arka
Sokaklar’’ dizisinde yaşanan olayların benzerleriyle karşılaşırız. Sürekli
haberlerde duyduğumuz olaylardan birisi kendi çevremizde yaşandığında gerçekten
şaşırıp kalıyoruz.
Bazen çalışanların mutlu haberleriyle seviniriz.Çalışanların
ya çocukları olmuştur ya da çalışanlar sözlenmiştir, nişanlanmıştır,
evlenmiştir. Onların güzel haberlerine ve sevinçlerine ortak oluruz.
İnsanların olduğu yerde hikayeler bitmez. Dolayısıyla İnsan
Kaynakları departmanında çalıştığınız sürece çeşitli olaylarla karşı karşıya
kalabilirsiniz. Bu olaylar ve yaşanmışlıklar sürekli İnsan Kaynaklarına
ulaştığı için İnsan Kaynakları departmanı şirketin ‘’kara kutusu’’ durumundadır
Aslında bu yaşananlar- gerek mülakatlarda yaşananlar gerekse personellerin başına gelenler- bir yapımcının elinde hayat bulsa ortaya çok farklı bir dizi çıkabilir J Zaman zaman İnsan Kaynakları Uzmanları başından geçen
olayları özellikle mülakatlarla alakalı olan olayları birbirlerine aktarırlar.
Hatta yaşanmış olaylar göz önüne alınarak yazılmış kitaplar bile mevcut.
İnsan Kaynakları çalışanları olarak heybemizde sürekli
yaşanmış hayat hikayeleriyle gezeriz. Ve bu yaşadıklarımız, duyduklarımız
heybemizin içinde olanlar bizlere daima ders vermektedir, yol göstermektedir.
Heybenizin daima güzel olaylarla,güzel hikâyelerle dolması
dileğiyle
2 yıl önce bugün tam öğle saatleriydi.Zor günler yaşarken
blog yazmaya karar vermiştim.Bir anlamda bloga sarılmıştım.Aradan tam olarak 2
yıl geçmiş ve hala ayda bir de olsa yazılarımla devam ediyorum
Hr-İk Dünyası’nın açılış kurdelesini 2 yıl önce şu şekilde
açmıştık:
Çalışanların en mutlu olduğu gün Cuma günüdür. Çalışanlar cuma
gününün akşamını ve arkasından gelecek 2 tatil gününü sabırsızlıkla
bekler. Hafta sonu için planlar yapılır, geziler düzenlenir.
Cuma iş çıkışı hafta içinde çalışanlar için can simidi gibidir.
Bir şekilde haftanın yorgunluğu atılır. Ama pazar akşamı yaklaşırken yavaş
yavaş kendimizi sendromun pençeleri arasında buluruz.
Hafta sonu tatil yapan her çalışanın mutlaka yaşadığı bir
durumdur Pazartesi sendromu. Bu durum pazar öğleden sonra başlar ve yatana
kadar devam eder. Hafta sonu tatilini yaptıktan sonra yeni haftaya yeni
başlangıçlar daima zor olmuştur.
Bu sendromdan kurtulmak için uzmanlar çeşitli önerilerde
bulunur. Kimi rahatlatıcı çaylardan için der, kimi işe giderken en sevdiğiniz
elbiseyi giyinin, en sevdiğiniz kravatı takın der.Herkes çeşitli önerilerde
bulunur.Her birey bu önerilerden kendisine uygun olanı uygulayarak sendromun
pençelerinden kurtulmaya çalışır.
Pazartesi sendromu herkesi etkilediği gibi beni de
etkilemektedir kimi zaman.Kimi zaman diyorum bu durum Beşiktaş’ın elde ettiği
sonuçlara göre değişiyor haliyle.Twittter’dan takip edenler Beşiktaşlı olduğumu
iyi kötü bilirler.Beşiktaş kazanırsa sendrom falan kalmaz eğer kaybederse
sendrom iki katına çıkar J
Peki nereden geldik bu sendrom konusuna.
İşte şuradan geldik:
#SPZ15 yani Sendromsuz Pazartesi Zirvesinden dolayı sendrom
konusuna geldik.
Zirve tanıtımına geçmeden önce zirveyi düzenleyen kurumu
tanıtmak istiyorum
Bu zirveyi ‘’İş’te Koro’’ ekibi düzenliyor. ‘’İş’te Koro ‘’
2012 yılında kurumsal şirketlerde çalışan personellerin motivasyonlarını
arttırmak amacıyla şirket korolarının oluşmasını ve eğitimlerini üstlenmiş bir
ekip.
Bu ekip konservatuar mezunu sanat yönetmenleri ve müzisyenlerden
oluşmaktadır.
Yani bu işin eğitimini almış ve alanında uzmanlaşmış kişiler
bu ekibin birer parçası durumunda.
Ve birçok büyük şirkete ‘’İş’te Koro ‘’ dedirterek hizmet
vermişler.
İş’te mutluluğun formülünü ‘’İş’te Koro:
Mutluluk+Motivasyon+Ekip Ruhu+ Sinerji ve çok daha fazlası ‘’ diyerek bulmuş
durumdalar
Daha fazla bilgiyi kendi internet sitelerinden alabilirsiniz
:
Aslında bu organizasyona sadece çalışan motivasyonunu
arttırmak amacıyla yapılan uygulama olarak bakmamak lazım. Bir şekilde ekip olma,
takım çalışması yaratma kısmını da gerçekleştiriyorlar.
Şimdi dönelim zirveye:
Diğer zirvelerden farklı bir zirve ile karşı karşıyayız.Bu
zirvede pazartesi sendromunun etkileri olabildiğince azaltılmaya
çalışılacak.Sendromsuz Pazartesi Zirvesi 6 Nisan 2015 Pazartesi tarihinde
SuadaClub’te (GS adası) gerçekleştirilecek.Zirvenin başlama saati 17.00
Bu zirvede neler olacak:
Dj performansı (Dj David
Saboy),Canlı orkestra ile canlı karaoke,sevilen şarkıcı Gökhan Tepe ile
şirketler korosunun düeti ve Aşkım Kapışmak ile ''İletişim Komedisi'' Stand Up gösterisi ile yer alacak.
Zirve ile alakalı bütün bilgileri aşağıdaki adresten
öğrenebilirsiniz :
En başta da yazdığım gibi aradan 1 yıldan fazla zaman geçmiş ve bizler hala
aynı konuları tartışıyoruz. Hala aynı noktada duruyoruz
Neden hala aynı noktadayız? Çünkü
bu konu sadece seçim zamanı yaklaşırken hatırlandığı için hala aynı noktadayız.
Geçen sene bu konular konuşulurken önümüzde yaklaşan bir yerel seçimler
vardı.2014 yılı Mart ayında yapılan yerel seçimler nedeniyle her zaman yapılan
popülist uygulamalar ve popülist konuşmalar gündemde yer alıyordu ve bu konu da
sürekli gündemde tutuluyordu.
Aradan geçen 1 yıldan fazla
zamanda değişen bir şey olmadı ve aynı konuşmalar aynı sözler birden söylenmeye
başlandı.Kıdem Tazminatı konusu birden bire yine gündemde yer almaya başladı.Bu
konuşmalar neden birden bire gündeme geldi diyorsanız cevabı çok basit aslında.
Yine önümüzde bir seçim var.7
Haziran 2015 Pazar günü yine sandık başına gideceğiz ve ülkemizin geleceği için
oldukça önemli olan bir dönem için seçim yapacağız. Hal böyle olunca her seçim
öncesi yapılan konuşmalar ve popülist uygulamalar gündeme gelmeye
başlayacaktır.
Kıdem Tazminatı konusu da o
konuşmalardan birisi tabi ki. Seçim dönemine kadar konuşulacak.Seçimler
yapıldıktan sonra yine tozlu raflarda yerini alacaktır.Ta ki bir sonraki seçime
kadar.
Böylesi önemli bir konuda
milyonlarca çalışanı ilgilendiren kararlar almak kolay değildir. Her kesimi
memnun etmek kolay değildir. Ama bu konuya artık bir nokta konmalıdır. Eğer bu
uygulamalar hayata geçirilecekse kararlı adımlar atılmalı ve icraata
dönüşmelidir. Eğer üzerinde bir ortak noktaya varılamayacak ve uygulanmayacaksa
milyonlarca çalışan boş yere meşgul edilmesin.
Seçimler geçtikten sonra yeniden
kendini tozlu raflarda bulacaksa ve unutulacaksa gündemi boş yere meşgul
etmesin, çalışanlar bekletilmesin.
Eğer sürüncemede
kalacaksa bu konuyla alakalı yazılar ‘’Kıdem Tazminatı 5-6-7 …’’ şeklinde devam
edip gidecek demektir.
Kuşak deyince hemen aklınıza Y kuşağı geldi değil mi? Evet
doğru tahmin. Bu yazımız Y kuşağıyla alakalı olacak.
’’Yine mi Y kuşağı?’’ dediğinizi duyar gibiyim. Evet, yine Y
kuşağı. Herkes muhteşem Y kuşağıyla
alakalı yazı yazmışken ben de eksik kalamazdım.Ama bu sefer farklı bir bakış
açısıyla Y Kuşağı.
Öyle bir hale geldi ki Y kuşağı ile alakalı konuşmayanı,
yazı yazmayanı dövüyorlarmış.Ben de dayak yememek için yazıyorum zaten J
İnsan Kaynakları ile ilgili hangi konferansa gitseniz hangi
zirveye katılsanız hangi yazıyı okusanız Y Kuşağından bahsediyorlar. Ve bu
durum artık can sıkmaya başladı.
Ne zaman söze Y Kuşağı diye başlansa ‘’of yine mi Y Kuşağı
‘’deniyor. Belki bu konunun çıktığı ilk yıllarda kulağa hoş geliyor, ilgi
çekebiliyordu ancak artık sıkıntı vermeye başladığını düşünüyorum.
Sıkıntı vermenin yanı sıra Y Kuşağının çok fazla da
abartıldığını düşünüyorum. Öyle bir yazılıyor ki sanıyorsunuz süper kahraman
gibiler.Bu özelliklere sahip olmayan Y Kuşağı üyeleri bile ‘’ Y kuşağının
özellikleri böyleyse ben niye böyle davranmayayım ‘’ diyebilir.
Y Kuşağının 1980 yılından sonra doğanlarla başladığı
söylenir çoğu kaynaklarda. Ancak bitiş tarihi konusunda herhangi bir netlik
yoktur.Kimi kaynaklar 1995 der kimisi 2000 kimisi 2001.Biz 2001’i temel alacak
olursak en yaşlı Y kuşağı üyesi 34 en genci ise 14-15 yaşlarındadır.
Aslında Y kuşağı için söylenen çoğu özelliklerin genç
dönemlerini yaşayan herkes için geçerli olduğunu düşünüyorum. Yani bugün çok
eleştirilen X Kuşağının üyeleri genç dönemlerinde aynı özelliklere sahiptir.
Çünkü bu özellikler X kuşağı Y kuşağı demeden gençlerin sahip olduğu
özellikler.
Y Kuşağının en büyük avantajı teknoloji ile büyümesidir.Teknoloji
geliştikçe Y Kuşakları büyümeye başladılar.Özellikle internetin yaygınlaşması
ve son yıllarda gelişen elektronik aletler sayesinde Y Kuşağı üyeleri teknoloji
ile iç içeler.Ve durum böyle olunca teknoloji ile yatıp teknoloji ile
kalkıyorlar.
Bazen teknolojinin gelişmiş olması avantaj olmayabilir.
Bugün etrafınıza baktığınız zaman herkesin elinde akıllı telefonlar, ipadler,
tabletler vb. elektronik aletler mevcut. Herkesin başı o alete dönük ve herkes
elindeki teknolojik aletle meşgul durumda. Teknolojik ilerlemeler bazen
insanları asosyal insanlar haline dönüştürebiliyor.
Y Kuşağı üyelerinin X Kuşağı ile arasındaki çatışmaya gelirsek:
Aralarında yaş farkı bulunan kişilerin farklı davranışlar
göstermesinden doğal ne olabilir ki?Ebeveynleriniz ile olan ilişkilerinize bir
bakın. En yakınınızda bulunan kişiler ile farklı düşünüp çatışma yaşarken
yöneticilerinizle farklı düşünüp farklı hareket etmeniz kaçınılmazdır.
Bireyin ömründeki 1 yıl bile insanın farklı davranışlarda
bulunmasını sağlarken aralarında epey yaş farkı bulunan kişilerin farklı
düşünmesi ve ona göre davranması bence normal bir durumdur.
Y Kuşağı üyeleri okul hayatındaki düşünce ve davranışlarıyla
iş hayatındaki düşünce ve davranışlarını bir düşünsünler ve arasında fark
olduğunu görecekler. Hatta ve hatta çocuk sahibi olan Y Kuşağı temsilcileri
çocukları olmadan önce ve sonraki hallerini gözlerinin önüne getirsinler.
Kendisinden küçük kardeşi olan Y’ler kardeşleriyle olan
ilişkileri bir baksınlar bence.Hiç mi tartışmıyorlar hiç mi kavga etmiyorlar?
Onlar bile kendinden küçükleriyle çatışma yaşamaktadır.
Her geçen yıl yaş alan ve yaşlanan bireyin tavır ve
davranışları farklılık gösterecektir. Çocukken farklı davranacak, genç
yaşlarında farklı davranacak, işe başlayıp evlenip çoluk çocuk sahibi olunca
farklı davranacaktır. Ast iken farklı davranacaktır üst olduğu zaman farklı
davranacaktır. Bugün ‘’anne-babamız veya X Kuşağı yöneticileri bizi anlamıyor
‘’ diyen Y’ler anne-baba olduklarında veya yönetici olduklarında eleştirdikleri
anne-baba ve yöneticiler gibi davranabilirler.
Bugünün X’leri genç yaşlarında iken günümüzün Y Kuşağı
üyelerinin davranışlarını gösteriyordu.Günümüzün Y’leri de yıllar geçtikçe ve
şirket kademesinde yükseldikçe X Kuşağının davranışlarını göstermeye başlayacak.
Ve bu sefer arkalarından gelen Z Kuşağı, Y Kuşağını eleştirmeye başlayacak
X Kuşağından şikâyetçi olan Y’ler şimdiden hazırlığınızı
yapın zira arkadan gelen nesil bu sefer sizi şikâyet etmeye başlayacak.
Elbette Y Kuşağı üyeleri çok şey katacak çok şey
değiştirecek ancak süper kahraman elbisesini de giydirmemek lazım. Bence Y
Kuşağı bize dayatılan bir kavram. Hayatımıza Y Kuşağı kavramını soktular bir
şekilde şimdi işin içinden çıkamıyoruz.Y Kuşağıyla yatıyoruz Y Kuşağıyla
kalkıyoruz.
Y Kuşağı üyeleri; İyisiniz, hoşsunuz, dinamiksiniz,
ataksınız, heyecanlısınız ama bir süper kahraman değilsiniz. Onun için Y Kuşağı
şöyledir böyledir aslandır kaplandır gibi sözlere aldanmayın. X Kuşağını yabana
atmayın, onların tecrübelerinden faydalanmaya çalışın. Unutmayın siz de
yaşlanacaksınız ve onlar gibi olacaksınız.Gelecekte aynı
serzenişleri Z Kuşağının temsilcileri sizin için söyleyecekler.
Ve bir sözümüzde X Kuşağında bulunan yöneticilerimize olsun: Sizler ne olursa olsun gençlerin ihtiyaçlarını
anlayın, onlara yol gösterin, düşüncelerine önem verin, onlara söz hakkı
tanıyın. Benim koltuğumu kapacak gözüyle bakmayın.
Not: Bu yazının yazarı hangi kuşaktan diyeceksiniz
muhtemelen.Merakınızı gidereyim bende başından da olsa kıyısından köşesinden Y
kuşağına dahilim ancak yazıdan da anlaşılacağı gibi bu kuşağın bu kadar da çok
abartılmasına karşıyım. J
Tabi bunlar benim düşüncelerim başkası da kalkıp başlıkta olduğu gibi Y Kuşağı
için ‘’ öyle muhteşem böyle muhteşem ‘’ gibi sözler söyleyebilir.
Daha önce ‘’Şirketlere Örnek
Olması Gereken Mahalle Dayanışması’’ başlıklı yazımda Gezi olayları üzerinden
şirketlere ve yöneticilere seslenmiştim (Duyan oldu mu bilmiyorum tabi J)
Bu yazımda da yöneticilere
seslenmek istiyorum.Bu sefer Gezi olaylarından değil herkes tarafından sevilen
özellikle benim gibi Beşiktaşlı
taraftarların çok sevdiği bir kişi üzerinden yöneticilere ulaşmak istiyorum.
Söz konusu kişi Beşiktaş Futbol
Kulübü’nün Teknik Direktörü Slaven Bilic’tir.Türkiye’ye geldiği ilk günden beri
yaptığı hareketlerle,söylediği sözlerle,gerek kendi futbolcuları gerekse rakip
futbolcu ve yöneticilerle olan diyaloglarıyla taraflı tarafsız herkesin
beğenisini ve takdirini toplamıştır.
Şimdi Bilic’in değişik fotoğraflarıyla
yöneticilere seslenmek istiyorum:
1-Yıllar öncesinde Türkiye ile
Hırvatistan EURO 2008’de çeyrek finalde karşılaşır.Maç uzatmaya gider.İkinci
uzatma devresi oynanırken Hırvatistan öne geçer.Maç bitti kaybettik diye
düşünürken mucizevi bir şekilde son saniyelerde attığımız golle maçı
penaltılara götürüp Hırvatistan’ı eleyip yarı finale çıkmıştık.İşte o maçta
Hırvatların başında Bilic vardır.Ve Fatih Terim’e maç sırasında şu işareti
yapar:
Maç biter kazanan yoluna devam
eder kaybeden evine döner .Ve evine dönen Bilic maç içerisinde tartıştığı Fatih
Terim’e böyle sarılır
Yıllar sonra Fatih Terim YİNE
Milli Takım’ın başındadır.Bilic ile yolları yine kesişir.Bu sefer rakip olarak
değil dostane amaçlı bir buluşma ile.Bilic,Milli Takım’ın kamp yaptığı oteli
ziyaret ederek Fatih Terim ile görüşür ve ona başarılar diler
Buradan çıkacak sonuç:
İş hayatında illaki rakipleriniz olacaktır.Ancak rakiplerinizle ve rakip
şirketteki yöneticilere aranız daima iyi olmalı.Gün gelir sizde o şirkete
geçebilir aynı yerde çalışabilirsiniz.Gün gelir iş arkadaşı olabilirsiniz.
2-Bilic’ten devam
ediyoruz.Fenerbahçe-Beşiktaş derbisi oynanıyor.Gökhan Gönül taç atışını
kullanmaya gelir ve Bilic ona esprili bir şekilde yaklaşır.
Buradan çıkacak sonuç:
İnsanlara iyi davranmak için
aynı şirkette olmanıza gerek yok.Diğer çalışanlara da saygı duymamız
gerekir.Bakarsınız gün gelir o kişi de sizin çalışma arkadaşınız ya da
personeliniz olabilir (Şimdilik Gökhan
Gönül Fener’de,Bilic Beşiktaş’ta.Aynı yerde buluşmaları zor gözüküyor J)
3-Bilic genç futbolculara ayrı
bir önem verir.Bütün futbolcularla arası iyi olduğu gibi genç oyuncularla da
arası iyidir.Hazırlık maçından sonra Bilic genç oyuncu Muhammed’e sarılır ve
ona destek verir.(Gerçi Muhammed şu an kiralık olarak oynuyor ama neyse J)
Buradan çıkacak sonuç:
İş hayatına yeni başlamış genç çalışanlara daima yardımcı olun.Onlara
yol gösterin.Bilgilerinizi paylaşın.Önlerini açın.Unutmayın sizler de bir
zamanlar o yollardan geçmiştiniz.
4-Bilic bütün futbolculara eşit
mesafede davrandığı için oynayan-oynamayan bütün futbolcular ona saygı
gösterir,sevincini onunla paylaşır.Uzun zaman yedek kalan ve son Avrupa Ligi
maçında gol atan Cenk Tosun sevincini Bilic ile paylaşır.
Buradan çıkacak sonuç:
Bütün çalışanlarınıza ve iş arkadaşlarınıza eşit davranın.Sevmediğiniz
kişiler olabilir illaki ama bu onunla aranızın kötü olmasına sebep değildir.Gün
gelir sevmediğiniz o iş arkadaşınız sizi kurtarabilir.Ona işiniz düşebilir.
5-Bilic ile devam
ediyoruz.Beşiktaşlı futbolculardan Demba ba ve Gökhan Töre başarılı bir
performans gösterirler .Bilic onları dinlendirmek için oyundan alır.Ve yedek kulübesine
geldiklerinde alınlarından öper her ikisini de.
Buradan çıkacak sonuç:
Çalışanlarınızı her başarılarında takdir edin.Takdir ederken onların
gönüllerini alın.Onları ödüllendirin.Başarılarının devam etmesini sağlayın.Böyle
davrandığınızı sürece çalışanlarınızın performansı yüksek olacaktır.
6-Bilic,iyi günde olduğu gibi
futbolcuların kötü günlerinde de yanlarında.Yakın zamanda Tolga Zengin
annesini,Uğur Boral ise babasını kaybeder.Ve Bilic yine onların yanında yerini
alır.Üzüntülerini paylaşır,destek olmaya çalışır
Buradan çıkacak sonuç:
İş arkadaşlarınızın ve çalışanlarınızın zor günleri olabilir.Bu illaki
bir yakınını kaybetmesi değildir.İşinde zor zamanlar olabilir,aile yaşantısında
zor zamanlar olabilir,finansal açıdan zor zamanlar geçiriyor olabilir.Sizler
özellikle yöneticiler desteğinizi çalışanlarınızdan esirgemeyin.Zor zamanlarında
acısını,derdini,üzüntüsünü paylaşmayı unutmayın.İyi günlerinde herkes
yanındadır asıl önemli olan insanların kötü günlerinde destek vermektir.
7-Bazı teknik direktörler vardır
futbolcularıyla arasına dağlar kadar mesafe koyar.Daha önce de belirttiğim gibi
Bilic’in futbolcularıyla arası iyidir.Futbolcularıyla arkadaş gibidir.Bunu
Vodafone Arena için çekilen reklamlarda
ve aşağıdaki fotoğrafta görebilirsiniz
Buradan çıkacak sonuç:
Çalışanlarınızla arkadaş gibi olun.Aranızda illaki bir mesafe olur
ast-üst ilişkisinden dolayı.Ancak bu mesafeyi çok koymayın.Gerektiğinde onlarla
şakalaşın.
8-Ve bunların sonucunda
futbolcular da hocalarını unutmaz.Bilic’in çocuğu olduğunda kutlama amaçlı bir
parti düzenlenir
Buradan çıkacak sonuç:
Çalışanlarla aranız iyi olduğu zaman onlarda bu sevginizi karşılıksız
bırakmayacaktır.Sizin iyi gününüzde kötü gününüzde daima yanınızda olacaklardır.Unutmayın
ki sizler aynı gemidesiniz.Geminin kaptanı yöneticilerdir ancak gemi sadece
kaptanla yola devam edemez.
Bilic’in yer aldığı bir video ile
yazımızı sonlandıralım
Yaz aylarında ALS hastalığına
dikkat çekmek için bazı organizasyonlar gerçekleştirildi.Bunlardan birisi de
buz dolu kovayı baştan aşağı dökülmesiydi.Ve işte Slaven Bilic’in farkındalık
yaratma videosu
Şimdi içinizden ‘’Nasıl bir
Bilicmiş ‘’dediğinizi duyar gibiyim.Bu yazımda amacım Bilic’i övmek değil
tabiî ki.Bilic’in davranışlarından yola çıkarak iş dünyasına dair mesajlar
vermektir.Yoksa bir çok teknik direktör aynı şekilde davranıyordur.
Ama yine de seviyoruz seni Slaven
Bilic.İyi ki Beşiktaş’ın başındasın.