21 Ekim 2017 Cumartesi

Kanayan Bir Yara: İnternet Çağında Karakola Bildirim Yapma Çilesi






 Şirketler yaşamlarını devam ettirebilmek için sürekli personel alımı yaparlar. Ve bu alımlar yapıldığı zaman hem şirketlerin kendi içinde kayıtları olur hem de sigorta ile alakalı bildirimler yapılır.

Her personel alımında bu kayıtların yapılması gereklidir ve bu kayıtların yapılması yeterince zaman almaktadır. Personelden işe girerken bir sürü evrak istenir ve bu evraklardaki bilgiler kayıtlara işlenir.

Şirketler kendi içerisinde bu kayıtları tutmak için çeşitli programlar satın alırlar ve kullanırlar. Bu programları alırken gittikçe gelişen teknolojiyle birlikte kendilerine en faydalı olan programları tercih ederler.

Şirketler bu kadar zamana ayak uydurmaya çalışırken şirketlerin bildirim yapmaya zorunlu olduğu devlet ve kurumlarının da aynı şekilde zamana ayak uydurması gerekmektedir. Bunun için devlet de teknolojik çağa ayak uydurmak için bildirimleri internet üzerinden almaktadır.

Personellerin işe giriş ve işten çıkış bildirgeleri 1 dakika içerisinde internet üzerinden tamamlanırken , hizmet bildirgeleri e-.bildirge sistemi üzerinden verilirken, vatandaşlar çeşitli evrak ihtiyaçlarına e-devlet üzerinden ulaşabilirken yani teknolojiyle birlikte işlemler daha kolay ve hızlı bir şekilde tamamlanırken bazı uygulamalar teknolojik çağın gerisinde kalmaktadır.

Bunlardan birisi de 1774 Sayılı Kimlik Bildirme Kanunu ve bu kanuna uygun yönetmelik uyarınca personellerin işe giriş ve  işten çıkışlarında karakola bildirim yapmak yükümlülüğü getirilmiştir. Bu yükümlülük uyarınca işe yeni giren personellerin bilgilerinin kimlik bildirme formu ve işletici bilgi formuyla birlikte belirli süre içerisinde  işletmelerin bağlı bulunduğu karakola verilmesi zorunludur. Bu zorunluluğa uyulmazsa işletmelere  idari para cezası veriliyor

Kanunda zorunludur deniyor ancak gerçek hayatta pek zorunluluk aranmıyor gibi.Bu durum hem işletmeler için hem de karakollar için iş yüküne neden olmaktadır. Her ne kadar zorunluluk içerse de karakollar da bu bildirim için fazla ses çıkarmıyor gibi. Muhtemelen onlar da bu iş yüküyle uğraşmak istemiyorlar.

En başta da dediğim teknolojinin geliştiği bu dönemde ,internet ortamında bütün bilgiler verildiği halde artık bu uygulama ve bu kanun, bu işle uğraşanlar için çile haline geliyor. Eğer illa bu bildirimin yapılması isteniyorsa bile bunun yine internet ortamında yapılması daha sağlıklı gözüküyor.


Biran önce bu uygulamadan kurtulmak ümidiyle. 

7 Ağustos 2017 Pazartesi

Tebrikler Kovuldunuz

Uzun (oldukça uzun hem de ) bir zamandan sonra tekrar bu  blog altında buluştuğumuz için mutluyum
Bu blog yazısında beğenerek okuduğum bir kitap hakkında düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Başlığı görenler ve kitabı okuyanlar hemen anlamıştır zira şu sıralar çok gündemde olan bir kitap.

Kitabın başlığı biraz enteresan olsa da kitabı okuduğunuz zaman neden o başlığın konulduğunu anlayacaksınız.

Kitabın yazarı Kaan Sekban. Eski bir beyaz yakalı. Eski bir bankacı. Sizin benim gibi plazalarda çalışıp iş hayatında yer alan bütün çalışan tipleriyle karşılaşmış eski bir beyaz yakalı çalışan.


Kitap, yazarın üniversite hayatından başlayarak iş hayatına başlangıcını; iş hayatında yaşadığı zorlukları ve de yazarın hayal ettiği hayata ulaşma çabasını içermektedir.

Kendi açımdan bu kitabı iki bölüme ayırıyorum. İlk bölümde Kaan Sekban’ın iş hayatına atılışı ve iş hayatında –özellikle beyaz yakalı olarak plazalarda- yaşadığı zorlukları anlattığı bölüm.

Bu bölümde kitabı okuyanlar  yazarın bankada yaşamış olduğu sıkıntıları okuyunca kendi işlerinin değerini anlayacaktır (Tabii bankacı değilse) .Kendi adıma yazarın içinde bulunduğu duruma üzülerek yaptığım iş için şükretmeye başlamıştım. Ayrıca iş arama sürecinde bolca banka sınavlarına girmiş ve bankaların İnsan Kaynakları uzmanlarıyla karşı karşıya gelmiş birisi olarak buradan bankaların İK’sına sesleniyorum: 

İyi ki beni almamışsınız

Bankacı olarak değil de İK kısmına alırsanız ona bir şey diyemeyeceğim tabii ki J

Kitabın ikinci kısmında ise hem yazar için hem de okuyucu için işler değişiyor.

Kaan Sekban için düşlediği hayatın kapıları yavaş yavaş açılmaya başlıyor. Tabii ki her şey hemen gerçekleşmiyor. Burada her şey  yazar için iyi gittikçe okuyanlar için tam tersi şekilde işliyor. İlk bölümde yaptığı işe şükredenler bu bölümde o şükür durumundan uzaklaşıyor.

Çoğu beyaz yakalı çalışanın hayalidir çalıştığı işten ayrılarak Ege’de bir köye yerleşmek veya kendisine ait olan yer açmak. Bu hayali gerçekleştirenlerin sayısı çok azdır. Ancak Kaan Sekban farklı bir hayali olsa da bu hayalini gerçekleştiren kişilerdendir.

Kitabın yanı sıra kendisi çeşitli yerlerde sahneye çıkarak stand up gösterisi gerçekleştirmektedir. Ayrıca @kaansekbansacmalar hesabı altında kısa parodilerini izleyebilirsiniz. Zaman zaman #YakamBeyazBeynimAyaz etiketi altında iş hayatındaki çeşitli tipleri canlandırırken ,#DizininDibiTuttu diyerek dizilerle dalga geçerken , zaman zaman da #Sobeveyn etiketi altında Cumartesi Pazar etkinliğine katılan ebeveynleri ti’ye almaktadır.

Ayrıca Mustafa Kemal ATATÜRK’ün izinden giden bir BEŞİKTAŞ’lı olduğunu görünce sempatim daha da arttı.

Bence ilerleyen yıllarda bulunduğu yerden daha iyi yerlere gelecektir.


Benden bir tavsiye kitabı  instagram hesabındaki paylaşımlarla eş zamanlı olacak şekilde okumaya çalışın.

26 Aralık 2015 Cumartesi

Şirketteki Yakışıklı Çocukla/Güzel Kızla Evlenmeden Önce Dikkat (!)


      
         İşe yeni başladınız veya bir süredir aynı iş yerinde çalışıyorsunuz. Bir zaman sonra iş yerinizde bir arkadaşınızla duygusal ilişkiye girdiniz. Belli bir süre görüştükten sonra evlenmeye karar verdiniz. Ancak bir sorun var. Şirketiniz eşlerin aynı yerde çalışmasına izin vermiyor. Şirketin başka bir şubesi varsa ya o şubeye gideceksiniz ya da eşlerden birisi işten ayrılıp başka yerde iş bulacak.

Bu durum şirketten şirkete farklılık gösterebilir. Bazı şirketler eşlerin aynı şirkette çalışmasına izin verirken bazı şirketler ise bu duruma sıcak bakmıyorlar ve eşlerin aynı iş yerinde çalışmasına izin vermiyorlar.

Eşlerin aynı iş yerinde çalışmasının avantajları olduğu kadar dezavantajları da var. Belki de dezavantajları daha fazla durumdadır. Avantajları ve dezavantajları neler olabilir buna bakalım:





Avantajları:

1-Eşlerin aynı yerde olması birbirleriyle daha çok vakit geçirmelerini sağlayacaktır (Avantaj gibi gözükse de bazen dezavantaj olabiliyor )

2-Ulaşım masrafı olmayacaktır. Aynı saatte işe gidip aynı saatte eve geleceklerdir. Belirli bir düzenleri olacaktır

3-Yıllık izinleri aynı anda kullanabilirler. Bu durum aşağıda şirket için dezavantaj olsa da eşler için avantajdır

(Açıkçası eşlerin aynı iş yerinde çalışmasına dair çok fazla avantaj bulamadım )





Dezavantajları:

1-Eşlerden birisinin işine son verilmesi halinde diğer eşin durumunun ne olacağı belirsizdir.Kalan eşin çalışmaya devam etmesi ayrı bir sıkıntı işine son verilmesi ise ayrı bir sıkıntı yaratabilir.

2-Eşlerden birisinin herhangi başka bir çalışanla yaşadığı sıkıntı diğer eşi de etkileyecektir.Özellikle bayanların yaşadığı sıkıntılar kocalarının da devreye girmesine ve sıkıntının büyümesine neden olabilir.

3-İş yerinde yaşanan sıkıntılar eve, evde yaşanan sıkıntılar ise işe yansıyabilir.Eşler arasında yaşanan sıkıntılarda iş yerinde devam edebilir.

4-Farklı departmanlarda çalışan eşler kendi bölümleriyle alakalı gizli kalması gereken bilgileri paylaşabilirler.

5-Eşlerin tatile çıkmaları da sıkıntıya yol açabilir.Özellikle aynı departmanda çalışan eşlerin aynı anda tatile çıkması departmandaki işlerin  aksamasına yol açabilir.(Şirket için dezavantaj)

Görüldüğü üzere eşlerin aynı iş yerinde çalışması bana çok avantajlı gelmedi. Bu durum şirketler için de aynı durumda olsa gerek ki bazen evli olup aynı iş yerinde çalışan personelleri –varsa- farklı şubelere,departmanlara yönlendiriyorlar veya eşlerden birisinin işine son verebiliyor.Bazı şirketler de bu durumu iş sözleşmelerine koyarak bu sorunun önüne en başta geçmeye çalışıyor.


Şunu da belirtmek lazım bu durumun tersi de olabilir.Aynı iş yerinde çalışmaya devam edip sorun yaşamayan çiftler de bulunmaktadır. Veya eşlerin beraber kurup yönettiği başarılı şirketler de bulunmaktadır.Her zaman sıkıntı yaşanacak anlamına gelmemektedir.

21 Kasım 2015 Cumartesi

Bu da Benim Özeleştirim Olsun !

Uzun bir aradan sonra merhabalar !

Baktım herkes kendisiyle ve bloguyla alakalı özeleştiri yapıyor fırsat bulmuşken ben de özeleştirimi yapayım dedim.



Benimki kısa ve öz olacak (Sanmayın ki eleştirecek çok fazla konu yok diye kısa olacak en önemli konuya değineceğim sadece)

Burada blog yazarı kendine sesleniyor :

8 ay oldu hala bir ''tık '' yok arkadaş.Tamam işlerin yoğunlaştı da bir tek işi yoğun olan sen misin ?

En son yazı Mart ayında yazılmış.Aradan 8 ay geçmiş ortada herhangi bir yazı falan yok

Titre ve kendine gel !



En kısa zamanda tekrar görüşmek dileğiyle !


14 Mart 2015 Cumartesi

Her İK’cı Heybesinde Farklı Hayat Hikayeleri Taşır.


 Dizi yapımcıları bir İnsan Kaynakları çalışanının hayatını dizi haline getirse nasıl olur sizce? Dizi tutar mı?

Bence tutar.

Bu soruya nereden geldim?

Televizyonlara baktığınızda ana konusu insan ve insanlara dair hikayelerin olduğu diziler daha çok seyrediliyor. Mesela Kanal D’de 8 yıldır yayınlanan ‘’Arka Sokaklar’’ dizisinde insanların başına gelmiş hikayeler paylaşılıyor. Bu dizinin tekrarları da izlenme listelerinde üst sıralarda yer alıyor. Aynı şekilde çeşitli kanallarda yayınlanan ve yine yaşanmış hikayelerden yola çıkan, her an başımıza gelecek hikayelerin yer aldığı ‘’Doktorlar ‘’ dizisi de yayınlandığı dönemlerde de izleniyordu. Ve hala bıkmadan usanmadan içerisinde doktorların ve insana dair hikayelerin olduğu diziler çekilmeye devam ediliyor.

Şimdiye kadar içerisinde İnsan Kaynaklarının geçtiği tek dizi Çocuklar Duymasın dizisidir sanırım. Orada da ‘’Meltem’’ karakterini canlandıran Pınar Altuğ bir şirketin İnsan Kaynakları Müdürü olarak görev yapıyordu ve kocası dalga geçmek amacıyla ‘’ Personel Müdürü’’ olarak sesleniyordu.

En başta sorduğum soruyu biraz daha açmak istiyorum.

İnsan Kaynaklarında çalışanlar sürekli insanlarla ilişki içerisinde bulunduğu için çeşitli hikayelere tanıklık edecektir.Gerek mülakat yaparken çeşitli hikayeler duyacaklar,yaşanmış olaylarla karşılaşacaklar gerekse kendi personellerinin başına gelenlere şahit olacaklar.

Bazen personellerin geçirmiş olduğu zor şartlara tanıklık ederiz.Kendisinin veya ailesinin başına gelen acı olaylara şahit oluruz. Herhangi bir ölüm olayı olduğunda İnsan Kaynakları olarak elimizden gelen yardımı yaparak personelin acısına ortak olmaya çalışırız

Bazen  ‘’Arka Sokaklar’’ dizisinde yaşanan olayların benzerleriyle karşılaşırız. Sürekli haberlerde duyduğumuz olaylardan birisi kendi çevremizde yaşandığında gerçekten şaşırıp kalıyoruz.

Bazen çalışanların mutlu haberleriyle seviniriz.Çalışanların ya çocukları olmuştur ya da çalışanlar sözlenmiştir, nişanlanmıştır, evlenmiştir. Onların güzel haberlerine ve sevinçlerine ortak oluruz.

İnsanların olduğu yerde hikayeler bitmez. Dolayısıyla İnsan Kaynakları departmanında çalıştığınız sürece çeşitli olaylarla karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu olaylar ve yaşanmışlıklar sürekli İnsan Kaynaklarına ulaştığı için İnsan Kaynakları departmanı şirketin ‘’kara kutusu’’ durumundadır

Aslında bu yaşananlar- gerek mülakatlarda yaşananlar gerekse personellerin başına gelenler- bir yapımcının elinde hayat bulsa ortaya çok farklı bir dizi çıkabilir J

Zaman zaman İnsan Kaynakları Uzmanları başından geçen olayları özellikle mülakatlarla alakalı olan olayları birbirlerine aktarırlar. Hatta yaşanmış olaylar göz önüne alınarak yazılmış kitaplar bile mevcut.

İnsan Kaynakları çalışanları olarak heybemizde sürekli yaşanmış hayat hikayeleriyle gezeriz. Ve bu yaşadıklarımız, duyduklarımız heybemizin içinde olanlar bizlere daima ders vermektedir, yol göstermektedir.

Heybenizin daima güzel olaylarla,güzel hikâyelerle dolması dileğiyle 

8 Mart 2015 Pazar

Nice Yazılara (2.Yıl)




2 yıl önce bugün tam öğle saatleriydi.Zor günler yaşarken blog yazmaya karar vermiştim.Bir anlamda bloga sarılmıştım.Aradan tam olarak 2 yıl geçmiş ve hala ayda bir de olsa yazılarımla devam ediyorum



Hr-İk Dünyası’nın açılış kurdelesini 2 yıl önce şu şekilde açmıştık:


Geçtiğimiz yıl 1 yaşını da şöyle kutlamıştık:


bu yazımızda  da 2 yılımızı kutluyoruz

1 yaşına gelene kadar 37 yazı ile geçirmiştik.2 yaşına gelene kadar ise sayı düşmüş olsa da( 14 yazı) her ay en az 1 yazı ile de olsa blogda yer aldım

Bundan sonra da elimden geldiğince blogumda yazılarımla yerimi almaya çalışacağım

Önümüzdeki yıl 3.yaşı kutlarken buluşmak dileğiyle doğum günü pastasını (tabi ki Beşiktaş pastası olacak ) kesiyorum



2.yaşı kutlarken de aynı tarihlere denk gelen özel bir günü de kutlamadan geçmeyelim

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun.Kadına şiddetin olmadığı bir ülke olmak dileğiyle



25 Şubat 2015 Çarşamba

Sendromsuzsunuz ( Sendromsuz Pazartesi Zirvesi )

Çalışanların en mutlu olduğu gün Cuma günüdür. Çalışanlar cuma gününün akşamını ve arkasından gelecek 2 tatil gününü sabırsızlıkla bekler. Hafta sonu için planlar yapılır, geziler düzenlenir.

Cuma iş çıkışı hafta içinde çalışanlar için can simidi gibidir. Bir şekilde haftanın yorgunluğu atılır. Ama pazar akşamı yaklaşırken yavaş yavaş kendimizi sendromun pençeleri arasında buluruz.

        Hafta sonu tatil yapan her çalışanın mutlaka yaşadığı bir durumdur Pazartesi sendromu. Bu durum pazar öğleden sonra başlar ve yatana kadar devam eder. Hafta sonu tatilini yaptıktan sonra  yeni haftaya yeni başlangıçlar daima zor olmuştur.

Bu sendromdan kurtulmak için uzmanlar çeşitli önerilerde bulunur. Kimi rahatlatıcı çaylardan için der, kimi işe giderken en sevdiğiniz elbiseyi giyinin, en sevdiğiniz kravatı takın der.Herkes çeşitli önerilerde bulunur.Her birey bu önerilerden kendisine uygun olanı uygulayarak sendromun pençelerinden kurtulmaya çalışır.

Pazartesi sendromu herkesi etkilediği gibi beni de etkilemektedir kimi zaman.Kimi zaman diyorum bu durum Beşiktaş’ın elde ettiği sonuçlara göre değişiyor haliyle.Twittter’dan takip edenler Beşiktaşlı olduğumu iyi kötü bilirler.Beşiktaş kazanırsa sendrom falan kalmaz eğer kaybederse sendrom iki katına çıkar J

Peki nereden geldik bu sendrom konusuna.

İşte şuradan geldik:






#SPZ15 yani Sendromsuz Pazartesi Zirvesinden dolayı sendrom konusuna geldik.

Zirve tanıtımına geçmeden önce zirveyi düzenleyen kurumu tanıtmak istiyorum

 Bu zirveyi ‘’İş’te Koro’’ ekibi düzenliyor. ‘’İş’te Koro ‘’ 2012 yılında kurumsal şirketlerde çalışan personellerin motivasyonlarını arttırmak amacıyla şirket korolarının oluşmasını ve eğitimlerini üstlenmiş bir ekip.

Bu ekip konservatuar mezunu sanat yönetmenleri ve müzisyenlerden oluşmaktadır.

Yani bu işin eğitimini almış ve alanında uzmanlaşmış kişiler bu ekibin birer parçası durumunda.

Ve birçok büyük şirkete ‘’İş’te Koro ‘’ dedirterek hizmet vermişler.

İş’te mutluluğun formülünü ‘’İş’te Koro: Mutluluk+Motivasyon+Ekip Ruhu+ Sinerji ve çok daha fazlası ‘’ diyerek bulmuş durumdalar

 Daha fazla bilgiyi kendi internet sitelerinden alabilirsiniz :


Twitter:    @istekoro


Aslında bu organizasyona sadece çalışan motivasyonunu arttırmak amacıyla yapılan uygulama olarak bakmamak lazım. Bir şekilde ekip olma, takım çalışması yaratma kısmını da gerçekleştiriyorlar.

Şimdi dönelim zirveye:

Diğer zirvelerden farklı bir zirve ile karşı karşıyayız.Bu zirvede pazartesi sendromunun etkileri olabildiğince azaltılmaya çalışılacak.Sendromsuz Pazartesi Zirvesi 6 Nisan 2015 Pazartesi tarihinde SuadaClub’te (GS adası) gerçekleştirilecek.Zirvenin başlama saati 17.00

Bu zirvede neler olacak:

Dj performansı (Dj David Saboy),Canlı orkestra ile canlı karaoke,sevilen şarkıcı Gökhan Tepe ile şirketler korosunun düeti ve Aşkım Kapışmak ile ''İletişim Komedisi'' Stand Up gösterisi ile  yer alacak.





Zirve ile alakalı bütün bilgileri aşağıdaki adresten öğrenebilirsiniz :


Yazımızı yine ‘’İş’te Koro’’ ekibinin sözüyle bitirelim:

‘’Artık şirketlerde sadece performansı yüksek çalışanlar  yok, birde sahne performansı gösteren çalışanlar var ‘’



Pazartesilerinizin sendromsuz geçmesi dileğiyle

17 Şubat 2015 Salı

Kıdem Tazminatı Muamması-2




Aradan koca 1 yıl geçti değişen hiçbir şey yok. Hangi konuda değişen bir şey yok? Tabi ki kıdem tazminatı konusunda.

Takvim yaprakları 2013 yılı 16 Kasım’ı gösterirken ‘’Kıdem Tazminatı Muamması ‘’başlıklı bir yazı paylaşmıştım.

http://hrikdunyasi.blogspot.com.tr/2013/11/kdem-tazminat-muammas_16.html

En başta da yazdığım gibi aradan 1 yıldan fazla zaman geçmiş ve bizler hala aynı konuları tartışıyoruz. Hala aynı noktada duruyoruz

Neden hala aynı noktadayız? Çünkü bu konu sadece seçim zamanı yaklaşırken hatırlandığı için hala aynı noktadayız. Geçen sene bu konular konuşulurken önümüzde yaklaşan bir yerel seçimler vardı.2014 yılı Mart ayında yapılan yerel seçimler nedeniyle her zaman yapılan popülist uygulamalar ve popülist konuşmalar gündemde yer alıyordu ve bu konu da sürekli gündemde tutuluyordu.



Aradan geçen 1 yıldan fazla zamanda değişen bir şey olmadı ve aynı konuşmalar aynı sözler birden söylenmeye başlandı.Kıdem Tazminatı konusu birden bire yine gündemde yer almaya başladı.Bu konuşmalar neden birden bire gündeme geldi diyorsanız cevabı çok basit aslında.



Yine önümüzde bir seçim var.7 Haziran 2015 Pazar günü yine sandık başına gideceğiz ve ülkemizin geleceği için oldukça önemli olan bir dönem için seçim yapacağız. Hal böyle olunca her seçim öncesi yapılan konuşmalar ve popülist uygulamalar gündeme gelmeye başlayacaktır.

Kıdem Tazminatı konusu da o konuşmalardan birisi tabi ki. Seçim dönemine kadar konuşulacak.Seçimler yapıldıktan sonra yine tozlu raflarda yerini alacaktır.Ta ki bir sonraki seçime kadar.

Böylesi önemli bir konuda milyonlarca çalışanı ilgilendiren kararlar almak kolay değildir. Her kesimi memnun etmek kolay değildir. Ama bu konuya artık bir nokta konmalıdır. Eğer bu uygulamalar hayata geçirilecekse kararlı adımlar atılmalı ve icraata dönüşmelidir. Eğer üzerinde bir ortak noktaya varılamayacak ve uygulanmayacaksa milyonlarca çalışan boş yere meşgul edilmesin.

Seçimler geçtikten sonra yeniden kendini tozlu raflarda bulacaksa ve unutulacaksa gündemi boş yere meşgul etmesin, çalışanlar bekletilmesin.

Eğer sürüncemede kalacaksa bu konuyla alakalı yazılar ‘’Kıdem Tazminatı 5-6-7 …’’ şeklinde devam edip gidecek demektir.




27 Ocak 2015 Salı

Böyle muhteşem kuşak görülmedi (!)

Kuşak deyince hemen aklınıza Y kuşağı geldi değil mi? Evet doğru tahmin. Bu yazımız Y kuşağıyla alakalı olacak.

’’Yine mi Y kuşağı?’’ dediğinizi duyar gibiyim. Evet, yine Y kuşağı.  Herkes muhteşem Y kuşağıyla alakalı yazı yazmışken ben de eksik kalamazdım.Ama bu sefer farklı bir bakış açısıyla Y Kuşağı.

Öyle bir hale geldi ki Y kuşağı ile alakalı konuşmayanı, yazı yazmayanı dövüyorlarmış.Ben de dayak yememek için yazıyorum zaten J

İnsan Kaynakları ile ilgili hangi konferansa gitseniz hangi zirveye katılsanız hangi yazıyı okusanız Y Kuşağından bahsediyorlar. Ve bu durum artık can sıkmaya başladı.

Ne zaman söze Y Kuşağı diye başlansa ‘’of yine mi Y Kuşağı ‘’deniyor. Belki bu konunun çıktığı ilk yıllarda kulağa hoş geliyor, ilgi çekebiliyordu ancak artık sıkıntı vermeye başladığını düşünüyorum.

Sıkıntı vermenin yanı sıra Y Kuşağının çok fazla da abartıldığını düşünüyorum. Öyle bir yazılıyor ki sanıyorsunuz süper kahraman gibiler.Bu özelliklere sahip olmayan Y Kuşağı üyeleri bile ‘’ Y kuşağının özellikleri böyleyse ben niye böyle davranmayayım ‘’ diyebilir.

Y Kuşağının 1980 yılından sonra doğanlarla başladığı söylenir çoğu kaynaklarda. Ancak bitiş tarihi konusunda herhangi bir netlik yoktur.Kimi kaynaklar 1995 der kimisi 2000 kimisi 2001.Biz 2001’i temel alacak olursak en yaşlı Y kuşağı üyesi 34 en genci ise 14-15 yaşlarındadır.

Aslında Y kuşağı için söylenen çoğu özelliklerin genç dönemlerini yaşayan herkes için geçerli olduğunu düşünüyorum. Yani bugün çok eleştirilen X Kuşağının üyeleri genç dönemlerinde aynı özelliklere sahiptir. Çünkü bu özellikler X kuşağı Y kuşağı demeden gençlerin sahip olduğu özellikler.



Y Kuşağının en büyük avantajı teknoloji ile büyümesidir.Teknoloji geliştikçe Y Kuşakları büyümeye başladılar.Özellikle internetin yaygınlaşması ve son yıllarda gelişen elektronik aletler sayesinde Y Kuşağı üyeleri teknoloji ile iç içeler.Ve durum böyle olunca teknoloji ile yatıp teknoloji ile kalkıyorlar.

Bazen teknolojinin gelişmiş olması avantaj olmayabilir. Bugün etrafınıza baktığınız zaman herkesin elinde akıllı telefonlar, ipadler, tabletler vb. elektronik aletler mevcut. Herkesin başı o alete dönük ve herkes elindeki teknolojik aletle meşgul durumda. Teknolojik ilerlemeler bazen insanları asosyal insanlar haline dönüştürebiliyor.

Y Kuşağı üyelerinin X Kuşağı ile arasındaki çatışmaya gelirsek:

Aralarında yaş farkı bulunan kişilerin farklı davranışlar göstermesinden doğal ne olabilir ki?Ebeveynleriniz ile olan ilişkilerinize bir bakın. En yakınınızda bulunan kişiler ile farklı düşünüp çatışma yaşarken yöneticilerinizle farklı düşünüp farklı hareket etmeniz kaçınılmazdır.

Bireyin ömründeki 1 yıl bile insanın farklı davranışlarda bulunmasını sağlarken aralarında epey yaş farkı bulunan kişilerin farklı düşünmesi ve ona göre davranması bence normal bir durumdur.

Y Kuşağı üyeleri okul hayatındaki düşünce ve davranışlarıyla iş hayatındaki düşünce ve davranışlarını bir düşünsünler ve arasında fark olduğunu görecekler. Hatta ve hatta çocuk sahibi olan Y Kuşağı temsilcileri çocukları olmadan önce ve sonraki hallerini gözlerinin önüne getirsinler.

Kendisinden küçük kardeşi olan Y’ler kardeşleriyle olan ilişkileri bir baksınlar bence.Hiç mi tartışmıyorlar hiç mi kavga etmiyorlar? Onlar bile kendinden küçükleriyle çatışma yaşamaktadır.

Her geçen yıl yaş alan ve yaşlanan bireyin tavır ve davranışları farklılık gösterecektir. Çocukken farklı davranacak, genç yaşlarında farklı davranacak, işe başlayıp evlenip çoluk çocuk sahibi olunca farklı davranacaktır. Ast iken farklı davranacaktır üst olduğu zaman farklı davranacaktır. Bugün ‘’anne-babamız veya X Kuşağı yöneticileri bizi anlamıyor ‘’ diyen Y’ler anne-baba olduklarında veya yönetici olduklarında eleştirdikleri anne-baba ve yöneticiler gibi davranabilirler.

Bugünün X’leri genç yaşlarında iken günümüzün Y Kuşağı üyelerinin davranışlarını gösteriyordu.Günümüzün Y’leri de yıllar geçtikçe ve şirket kademesinde yükseldikçe X Kuşağının davranışlarını göstermeye başlayacak. Ve bu sefer arkalarından gelen Z Kuşağı, Y Kuşağını eleştirmeye başlayacak

X Kuşağından şikâyetçi olan Y’ler şimdiden hazırlığınızı yapın zira arkadan gelen nesil bu sefer sizi şikâyet etmeye başlayacak.

Elbette Y Kuşağı üyeleri çok şey katacak çok şey değiştirecek ancak süper kahraman elbisesini de giydirmemek lazım. Bence Y Kuşağı bize dayatılan bir kavram. Hayatımıza Y Kuşağı kavramını soktular bir şekilde şimdi işin içinden çıkamıyoruz.Y Kuşağıyla yatıyoruz Y Kuşağıyla kalkıyoruz.



Y Kuşağı üyeleri; İyisiniz, hoşsunuz, dinamiksiniz, ataksınız, heyecanlısınız ama bir süper kahraman değilsiniz. Onun için Y Kuşağı şöyledir böyledir aslandır kaplandır gibi sözlere aldanmayın. X Kuşağını yabana atmayın, onların tecrübelerinden faydalanmaya çalışın. Unutmayın siz de yaşlanacaksınız ve onlar gibi olacaksınız.Gelecekte aynı serzenişleri Z Kuşağının temsilcileri sizin için söyleyecekler.

Ve bir sözümüzde X Kuşağında bulunan yöneticilerimize  olsun: Sizler ne olursa olsun gençlerin ihtiyaçlarını anlayın, onlara yol gösterin, düşüncelerine önem verin, onlara söz hakkı tanıyın. Benim koltuğumu kapacak gözüyle bakmayın.

Not: Bu yazının yazarı hangi kuşaktan diyeceksiniz muhtemelen.Merakınızı gidereyim bende başından da olsa kıyısından köşesinden Y kuşağına dahilim ancak yazıdan da anlaşılacağı gibi bu kuşağın bu kadar da çok abartılmasına karşıyım. J Tabi bunlar benim düşüncelerim başkası da kalkıp başlıkta olduğu gibi Y Kuşağı için ‘’ öyle muhteşem böyle muhteşem ‘’ gibi sözler söyleyebilir.

X’lerin ellerinden Z’lerin gözlerinden öperim. Y’ler şansına küssün J


15 Aralık 2014 Pazartesi

Bilic'ten Yöneticilere Dersler

Daha önce ‘’Şirketlere Örnek Olması Gereken Mahalle Dayanışması’’ başlıklı yazımda Gezi olayları üzerinden şirketlere ve yöneticilere seslenmiştim (Duyan oldu mu bilmiyorum tabi J)

Bu yazımda da yöneticilere seslenmek istiyorum.Bu sefer Gezi olaylarından değil herkes tarafından sevilen özellikle  benim gibi Beşiktaşlı taraftarların çok sevdiği bir kişi üzerinden yöneticilere ulaşmak istiyorum.

Söz konusu kişi Beşiktaş Futbol Kulübü’nün Teknik Direktörü Slaven Bilic’tir.Türkiye’ye geldiği ilk günden beri yaptığı hareketlerle,söylediği sözlerle,gerek kendi futbolcuları gerekse rakip futbolcu ve yöneticilerle olan diyaloglarıyla taraflı tarafsız herkesin beğenisini ve takdirini  toplamıştır.

Şimdi Bilic’in değişik fotoğraflarıyla yöneticilere seslenmek istiyorum:

1-Yıllar öncesinde Türkiye ile Hırvatistan EURO 2008’de çeyrek finalde karşılaşır.Maç uzatmaya gider.İkinci uzatma devresi oynanırken Hırvatistan öne geçer.Maç bitti kaybettik diye düşünürken mucizevi bir şekilde son saniyelerde attığımız golle maçı penaltılara götürüp Hırvatistan’ı eleyip yarı finale çıkmıştık.İşte o maçta Hırvatların başında Bilic vardır.Ve Fatih Terim’e maç sırasında şu işareti yapar:



Maç biter kazanan yoluna devam eder kaybeden evine döner .Ve evine dönen Bilic maç içerisinde tartıştığı Fatih Terim’e böyle sarılır


Yıllar sonra Fatih Terim YİNE Milli Takım’ın başındadır.Bilic ile yolları yine kesişir.Bu sefer rakip olarak değil dostane amaçlı bir buluşma ile.Bilic,Milli Takım’ın kamp yaptığı oteli ziyaret ederek Fatih Terim ile görüşür ve ona başarılar diler



Buradan çıkacak sonuç:

İş hayatında illaki rakipleriniz olacaktır.Ancak rakiplerinizle ve rakip şirketteki yöneticilere aranız daima iyi olmalı.Gün gelir sizde o şirkete geçebilir aynı yerde çalışabilirsiniz.Gün gelir iş arkadaşı olabilirsiniz.

2-Bilic’ten devam ediyoruz.Fenerbahçe-Beşiktaş derbisi oynanıyor.Gökhan Gönül taç atışını kullanmaya gelir ve Bilic ona esprili bir şekilde yaklaşır.


 Buradan çıkacak sonuç:

İnsanlara iyi davranmak için aynı şirkette olmanıza gerek yok.Diğer çalışanlara da saygı duymamız gerekir.Bakarsınız gün gelir o kişi de sizin çalışma arkadaşınız ya da personeliniz  olabilir (Şimdilik Gökhan Gönül Fener’de,Bilic Beşiktaş’ta.Aynı yerde buluşmaları zor gözüküyor  J)

3-Bilic genç futbolculara ayrı bir önem verir.Bütün futbolcularla arası iyi olduğu gibi genç oyuncularla da arası iyidir.Hazırlık maçından sonra Bilic genç oyuncu Muhammed’e sarılır ve ona destek verir.(Gerçi Muhammed şu an kiralık olarak oynuyor ama neyse J)



Buradan çıkacak sonuç:

İş hayatına yeni başlamış genç çalışanlara daima yardımcı olun.Onlara yol gösterin.Bilgilerinizi paylaşın.Önlerini açın.Unutmayın sizler de bir zamanlar o yollardan geçmiştiniz.

4-Bilic bütün futbolculara eşit mesafede davrandığı için oynayan-oynamayan bütün futbolcular ona saygı gösterir,sevincini onunla paylaşır.Uzun zaman yedek kalan ve son Avrupa Ligi maçında gol atan Cenk Tosun sevincini Bilic ile paylaşır.



Buradan çıkacak sonuç:

Bütün çalışanlarınıza ve iş arkadaşlarınıza eşit davranın.Sevmediğiniz kişiler olabilir illaki ama bu onunla aranızın kötü olmasına sebep değildir.Gün gelir sevmediğiniz o iş arkadaşınız sizi kurtarabilir.Ona işiniz düşebilir.

5-Bilic ile devam ediyoruz.Beşiktaşlı futbolculardan Demba ba ve Gökhan Töre başarılı bir performans gösterirler .Bilic onları dinlendirmek için oyundan alır.Ve yedek kulübesine geldiklerinde alınlarından öper her ikisini de.


Buradan çıkacak sonuç:

Çalışanlarınızı her başarılarında takdir edin.Takdir ederken onların gönüllerini alın.Onları ödüllendirin.Başarılarının devam etmesini sağlayın.Böyle davrandığınızı sürece çalışanlarınızın performansı yüksek olacaktır.

6-Bilic,iyi günde olduğu gibi futbolcuların kötü günlerinde de yanlarında.Yakın zamanda Tolga Zengin annesini,Uğur Boral ise babasını kaybeder.Ve Bilic yine onların yanında yerini alır.Üzüntülerini paylaşır,destek olmaya çalışır










Buradan çıkacak sonuç:

İş arkadaşlarınızın ve çalışanlarınızın zor günleri olabilir.Bu illaki bir yakınını kaybetmesi değildir.İşinde zor zamanlar olabilir,aile yaşantısında zor zamanlar olabilir,finansal açıdan zor zamanlar geçiriyor olabilir.Sizler özellikle yöneticiler desteğinizi çalışanlarınızdan esirgemeyin.Zor zamanlarında acısını,derdini,üzüntüsünü paylaşmayı unutmayın.İyi günlerinde herkes yanındadır asıl önemli olan insanların kötü günlerinde destek vermektir.

7-Bazı teknik direktörler vardır futbolcularıyla arasına dağlar kadar mesafe koyar.Daha önce de belirttiğim gibi Bilic’in futbolcularıyla arası iyidir.Futbolcularıyla arkadaş gibidir.Bunu Vodafone Arena  için çekilen reklamlarda ve aşağıdaki fotoğrafta görebilirsiniz


Buradan çıkacak sonuç:

Çalışanlarınızla arkadaş gibi olun.Aranızda illaki bir mesafe olur ast-üst ilişkisinden dolayı.Ancak bu mesafeyi çok koymayın.Gerektiğinde onlarla şakalaşın.

8-Ve bunların sonucunda futbolcular da hocalarını unutmaz.Bilic’in çocuğu olduğunda kutlama amaçlı bir parti düzenlenir


Buradan çıkacak sonuç:

Çalışanlarla aranız iyi olduğu zaman onlarda bu sevginizi karşılıksız bırakmayacaktır.Sizin iyi gününüzde kötü gününüzde daima yanınızda olacaklardır.Unutmayın ki sizler aynı gemidesiniz.Geminin kaptanı yöneticilerdir ancak gemi sadece kaptanla yola devam edemez.

Bilic’in yer aldığı bir video ile yazımızı sonlandıralım

Yaz aylarında ALS hastalığına dikkat çekmek için bazı organizasyonlar gerçekleştirildi.Bunlardan birisi de buz dolu kovayı baştan aşağı dökülmesiydi.Ve işte Slaven Bilic’in farkındalık yaratma videosu




Şimdi içinizden ‘’Nasıl bir Bilicmiş ‘’dediğinizi duyar gibiyim.Bu yazımda amacım Bilic’i övmek değil tabiî ki.Bilic’in davranışlarından yola çıkarak iş dünyasına dair mesajlar vermektir.Yoksa bir çok teknik direktör aynı şekilde davranıyordur.

Ama yine de seviyoruz seni Slaven Bilic.İyi ki Beşiktaş’ın başındasın.